top of page
Yazarın fotoğrafıGizem Tas Canaple

Gönenç: İletişim Aktivisti & Dijital Göçebe

Gönenç (Atakan) ile LinkedIn üzerinden tanışıyoruz ve benzer alanlarda çalıştığımız, benzer konularla ilgilendiğimiz için zaman zaman etkileşimdeyiz. 


Gönenç Atakan İletişim Aktivisti


Kendisi de bir dijital göçebe/göçmen olduğu için burada onun deneyimine yer vermezsek olmaz diye düşündüm.


Bakalım, bize neler anlatacak :)


Daha başlarken bu röportaj ve paylaşacağın deneyimler için çok teşekkürler. Şuradan başlayalım istiyorum: İletişim aktivisti nedir?


Öncelikle rica ederim. Asıl röportaj için ben sana teşekkür ederim. 


Başlamak için çok iyi bir soru zira daha birkaç gün önce bir çikolata markası ve sahibi/tepe yöneticisi üzerinden yaptığım paylaşım şu ana kadarki en yüksek etkileşimlerden birini aldı. Sanırım LinkedIn’de ilk tepki gösteren ve gündeme taşıyan kişiydim. Tabii konunun popüler olması (Ekşi Sözlük, Instagram, Twitter) ve benim zamanlamamın da etkisi var. Daha önce bu gibi konulara da sık sık değiniyordum ancak meselenin daha fazla tepki almasının tek nedeni hanımefendinin iletişimdeki yönetimidir. Tamamen yanlıştır. İşte bu yanlışın doğru yönlendirilmesi, sadece bireysel değil kurumsal anlamda da tüketici nezdinde dikkate alınıp düzeltilmesi için gösterilen çabadır İletişim Aktivizmi. 


Aktivizmi, sadece politika siyaset gibi kelimelerle ele almayan, toplumsal değişimde aktif ve sonuç almaya yönelik hamlede bulunan kurumlar-bireyler için de kullanabiliriz. İşlenmesi de bir düşünceye alan saygıdan, onun yüceltilmesinden veya düşünceyi karşınıza almak istemenizden doğabilir. Her marka, her yönetici kurumsal aktivizm ruhuna sahip olamaz. Bu kısım, nasıl işlenmesi gerektiğinden çok daha nettir! 


Dolayısıyla, şunları sorup yanıtını alan markalar doğru bir açıdan bakıyor ve doğru bir amaca (strateji değil) hizmet ediyorlardır: Toplumsal değişimin neresinde yer alabilirim? Burada oynayacağımız rol nasıl bir değişime sebep olmalıdır? Etkisini uzun süre görmek ve devamlılığın (sürdürülebilirlik değil) sağlanması için hangi adımları atmalıyız? Kimleri (paydaşlar) dahil etmeliyiz? Kurumsal vitrinde kim olmalı? Şeffaflığımız ve samimiyetimiz kullanıcılar/tüketiciler nezdinde ne kadar inandırıcı?


Kurumsal vitrin kullanımı için de tepe yönetici veya bu tanıma uygun biri olmalıdır. Bazen bu kişi, kurumun kendisinden çok daha etkilidir (markanın önüne geçmesinden bahsetmiyorum). Bilhassa dijital kimliğiyle markaya daha fazla katkı sağlayan, sempati duyulan, empati gücü olan ve nüfuzu yüksek profilli bir yönetici, takip eden kişiler tarafından hem markaya hem de kişiye olan bağlılığı artırıcı (veya yakın emsalde olduğu gibi yok edici) bir unsurdur.


Yukarıda neden strateji, hedef kitle, sürdürülebilirlik vb. kelimeler yerine başkalarını kullandım? Çünkü bunlar hem kamusal hem de sektörel olarak artık işi boşalan kavramlardır. Herhangi bir sosyal platformda bunları okuyan biri o metindeki samimiyeti ya da samimiyetsizliği hissedip artık oradan uzaklaşıyor. Yakınlaştırmak için lazım olan ise, ele alınan konuya verdiğiniz önem, onu ele alış biçiminiz ve onunla ne yaptığınızdır. 


İşte… tüm bunlara baktığımızda yaşanan olay da tam anlamıyla belirtilen tespitlere denk gelmektedir.


Eylemler, eğilimleri belirler. 


Peki Gönenç kimdir? İletişim aktivisti olmak dışında neler yapar? Bir dijital göçebe olarak yaşarken hangi alanlarda çalışır?



20 yıla yakın bir zamandır (seneye 20. yılım) iletişim sektörünün içinde bulunan bir profesyonelim. Kendim için bu kavramı rahatlıkla kullanabileceğimi düşündüğümden rahatça yazdım🙂 


Sosyoloji mezunuyum. Aslında mesleğimle birleştiğinde Bilişim Sosyoloji yazarı olarak da karşınıza çıkıyorum. Özellikle son 5 yılda kurumsal aktivizm, iletişim aktivizmi, bilişim sosyolojisi gibi alanlara yoğunlaştım. Tabii buralarda kat edilecek daha yol var. Asıl uzmanlığım İletişim Yönetimi Danışmanlığı olduğundan, ben buna çatı kullanım olarak İletişim Yönetimi diyorum çünkü kriz iletişimi, itibar yönetimi gibi başlıkları da bunun altına almak gerekiyor. İletişimin yönetilmesi, yönetilebilmesi sadece profesyonel yaşantımızda değil, özel yaşantımızda da edinmemiz gereken bir marifettir. Bu disiplin doğru uygulandığı takdirde krize ve itibara da zarar vermez; önleyici özelliği her zaman devrede olur. 


Ulusal ve uluslararası iletişim ajanslarında üst düzey yöneticilik yaptım. Küresel ve yerel ölçekteki birçok sektörde hizmet veren, çözüm üreten şirketlere danışmanlık verdim. 


Eşzamanlı olarak da ERAI Türkiye’de Kurumsal İletişim Yöneticiliği yapıyorum.


Dijital göçebe olduğunu söylediğin zaman biraz şaşırmıştım. Çünkü yerleşik hayatta olduğunu sanıyorum (emin de değilim 😀). Aslında o zamanlarda başka yerleşik hayatı olanlardan da dijital göçebe olduklarını duyunca kafamdaki dijital göçebe tanımı biraz değişti ve çeşitlendi. Sen dijital göçebeliği nasıl tanımlıyorsun?


Aslında yerleşik bir yaşamım var ancak yerleşik yaşam içerisinde düzenli hareket halindeyim 🙂 36 yılımı İstanbul’da geçirdim. Son 6 yıldır Antalya’dayım. 2018 yılında buraya taşınma kararı almadan önce 2016 yılında uzaktan çalışmayı çoktan savunmaya başlamıştım. Hatta o dönem bulunduğum ajansın sahibi arkadaşım olmasına rağmen bu vizyona uzak kalmıştı. 2020 yılında gelen pandemi salgını maalesef kötü yoldan herkesin bu ve başka birçok kavrama yakınlaşmasını sağladı 🙁 


Dijital Göçebelik… Tabii ki yan yana gelen iki kavramın bize hemen mükemmel bir anlam çıkarmasını bekleyemeyiz. Göçebelik zaten yeri yurdu olmayanların bir hareketidir ancak o dönem insanlar zorunlu bir arayışta olmasalar veya yerlerinden edilme haline maruz kalmasalar ilk rahat oldukları konumda kalırlardı.


Dijital Göçebelik de benim için, rahat ettiğiniz yerde(n) çalışmaktır. Evde veya ofiste olmaya zorlanmamaktır. Kendi hür iradenizle planlarınızı yapabilmenizdir.

Bu tabii ki her sektör ve çalışanı için geçerli olamaz. Mesela, bir fabrika çalışanının evde veya başka bir mevkide olması mümkün müdür? Değildir. Bu biçimde ele alırsak, dijital araçları ve interneti sağladıktan sonra arzu ettiği yerden gönlünce çalışıp, bunu verimli bir biçimde işe dönüştüren herkes dijital göçebedir.


Ben kendime zaman zaman dijital göçmen diyorum. Çünkü işimi değiştirmeden, dijital ortamda çalışabildiğim için farklı şehirlerde yerleşik olarak yaşayabiliyorum. İstanbul’dan Urla’ya taşınışım, şimdi Fransa’da yaşayışım aslında bu şekilde. Ama Hindistan ve Latin Amerika’da kaldığım zamanlar göçebeydim. Çünkü guesthouselar’da kalıyordum ve daha sık yer değiştiriyordum. Senin dijital göçebe deneyimin bu anlattıklarım üzerinden nasıl bir deneyim?


Senin kullandığın kavram da çok güzel ve özel. 


Benim ERAI Türkiye ile stratejik bir bağım var. Çalışma süreçlerini ve yoğunluğunu da ekiple birlikte bu doğrultuda belirliyoruz. 


Bunun dışında İletişim Yönetimi Danışmanlığı’nı yani asıl mesleğimi markalara danışmanlık vererek yapmaya devam ediyorum. Bunu da çoğu zaman gün içinde birkaç saatlik çalışmayla gerçekleştiriyorum. Daha önce de belirttiğim gibi, verimlilik esaslı çalışıyoruz. Mesela, sabah 11:30’dan önce toplantı yapmam. O vakite kadar kahvaltıyla, gündemle ve kafamda genel bir şablon oluşmasıyla ilgileniyorum. Hafta içinde çok da toplantı yapmıyorum. En fazla iki… saat 16:00’dan sonra da çalışmayız 🙂


Gün içinde gerçekten uyumak ve dinlenmek istersem buna da vakit ayırırım. Eğer canım akşamüzeri bir şeyler içmek isterse, içerim. Yemekleri genelde erken yeriz ve akşam üzerinden sonra yürüyüşe çıkarım. Tabii bu son madde mayıs ayına kadar geçerli. Sonrasında neredeyse her gün yüzme ve bisiklet sürme de bunlara dahil edilecek. Geçen sezon şubat ayına kadar yüzdük, mart ayında da ara ara denizdeydik. 


Sadece okuyanlar değil, çevremdeki birçok insan, “Gönenç yaşıyorsun bu hayatı” derler fakat atladıkları bir nokta var: Bu bir tercih. Zor zamanlardan geçtik güzellemesi yapmam. Tabii ki o zamanlar bizde de oldu ancak bir bakıma da elimizdeki fırsatlar kadar oluşan olumsuz koşulları da lehimize çevirdik. Herkesin yaşamı aynı olamaz, her örnek başkası için doğrudur veya yanlıştır da diyemeyiz, bir formülü de yok. O yüzden yazdıklarımda bir tavsiye bulamazsınız. Bunun için WhatsApp’taki sabit not kısmımda yazanı paylaşabilirim: Yavaşça acele edin ve kendinize bir hayat edinin. 




İletişim alanında uzaktan çalışmak, dijital iletişmek sence iletişimden bir şeyleri azaltıyor mu?


Azaltıyor ancak yalnızca yüz yüze iletişimden alıyor. Bunun dışında iletişim ve bağ kurmayı bilen, bunlarda güçlü bir kişiyseniz, gerçekleştirebileceklerinizin sınırı yok. Her ikisinin de avantajları ve dezavantajları kişiye bağlıdır.

Mesela seninle LinkedIn üzerinden tanıştık ve bir bağ kurduk. Çok da iyi oldu. Bu şekilde birkaç insan var. Normal şartlarda koca bir kalabalıkta kuramayacağın bağı bu vb. doğru platformlarda doğru kişileri bulunca karşılıklı değerlendirebiliyorsunuz. Doğru yönetebilirsen önce karşılıklı bir faydaya, sonrasında da uzun vadeli bir ilişkiye dönüşebiliyor. 


Öte yandan, sektörün kalbi İstanbul’da atıyor fakat bunun beni etkileyebileceği seviyenin çok ötesindeyim. Birkaç yıllık deneyimle bu yola girseydim belki başka konulardan bahsedecektik ancak neredeyse 15. yılımdayken kurduğum ilişki ağındaki muazzam bazı insanlarla birlikte yakaladığımız bir denge var. Bunu ne aşağıya ne de fazla yukarıya çekiyorum. Zaten referansla veya gerçekten çalışmak istediğim insanlara ulaşarak iş yapıyorum. Bu da bana ve çalıştığım kişilere asıl bağımsızlığımızı sağlıyor. 


Şu an 20 yaşında olsan iletişim alanında çalışır mıydın? Ya da hangi spesifik alana yönelirdin iletişimde? İşini seviyor musun anlamında değil de şu an başlayacak olanlara mevcut koşullar içinde fikir vermek açısında. Daha uzun süre ışık var mı sence bu alanda?


İletişim alanında çalışırdım fakat bunu yapmadan önce atmam gereken birkaç adımı gerçekleştirir ve bundan sonra devam ederdim. Bana soranlara illa bir tavsiye vermem gerekirse, imkanınız varsa veya ne kadar imkan yaratabiliyorsanız önce birkaç ülke görün ve şehir gezin. Bulunduğunuz şehrin esnafını gezin, ilişki kurun ve sohbet edin. Fanusta yaşayanlar için bu durum zor ancak yaşamın içine karışmadan iletişimci o-lu-na-maaaz! Hani eğitim şart nasıl dillere pelesenk oldu, burada da gözlem şart… 


Türkiye’nin her yerine gitmeye çalışın, doğusuna mutlaka gidin, coğrafyayı tanıyın. Okuduklarınızdan veya izlediklerinizden değil, bilgiyi bizzat yerinden alın. Sadece izleme şansınız varsa, kaynakları doğru araştırın. Karşıt fikirleri dinleyin, ciddiye alın (hepsini değil 🙂). 


Dil… Her ne kadar yapay zeka bunu halledecek diye konuşsak da yabancı kişilerle onların dilinde sohbet edebilmek muazzamdır. Saygılarını kazanıyorsunuz. İngilizce’nin dünyada geçerliliği var. Buna bir de İspanyolca eklenebilir. En son 500 milyon kişinin konuştuğu bir dil olarak geçiyordu. Benim özel bir ilgim olduğu için bunu belirttim. Geç kalmadım ama bunu daha genç yaşımda yapmayı isterdim. Farkındalık biraz geç oluşabiliyor ancak deneyimle birleşince daha harika bir biçime de bürünebiliyor. 


Açıkçası, iletişimde özel bir alanı ele almazdım. Kapsayıcılık çerçevesinde iletişimin kendisi yeteri kadar iyi bir disiplindir. Özel bir alanda kalınca, genelini kaçırma ihtimalimiz de çok artıyor. 


Mağaralara resimler çizildiğinden, yazılar yazıldığından beri ışık var oldu. O ışık, doğru yazıldıkça, çizildikçe ve konuşuldukça sizin önünüzü aydınlatmaya devam eder. Aksi halde karanlıkta kalacak, kiminle konuşmaya çalıştığınızı bilemeyeceksiniz, çok da bir anlamı olmayacak.


Son olarak da bu işi dijital göçebe olarak yaparken karşılaştığın en büyük zorluk ve buna ürettiğin çözümü anlatır mısın?


Gerçekten çok büyük bir zorluk yaşamadım. Özellikle maddi bağlamda soruyorsan, bunun yaşadığın yerle ve orada yaptıklarınla çok ilgisi olduğu kanaatindeyim. Tabii ki şu an buna kalkışmak isteyenler adına yine tavsiyede bulunmak zor, pek de istemem zira koşulları konuşmak adına çok uygun bir iklimde değiliz.


Seninle çalışmak ya da haberleşmek isteyenler nereden iletişime geçebilir?



Çok teşekkürler!


Comments


bottom of page